ANKARA - Kürt meselesinin çözümü kapsamında Meclis’e rapor sunan AKP, eski yöntemlerle çözüm iddiasında bulundu. AKP'in raporunda Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi “tehdit” olarak tanımlanması da dikkat çekti.
AKP, Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında Meclis’te kurulan komisyon için hazırladığı raporunu Meclis Genel Sekreterliği’ne sundu. Raporu AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen, Grup Başkanvekili Abdulhamit Gül ve Adalet Komisyonu Başkanı Cüneyt Yüksel sundu. Rapor, 15 başlık, 63 sayfadan oluştu.
AKP tarafından hazırlanan raporun ilk başlığı, “AKP’nin meseleye bakışı” oldu. Raporda, “Biz meseleyi son tahlilde bir demokratikleşme meselesi olarak görmekteyiz. Bizim siyaset anlayışımızda Kürt meselesi Türkiye’nin kendisiyle imtihanı meselesidir” ifadelerine yer verilirken, partinin sorunu gündelik siyasi tartışmaların ötesinde ele aldığı vurgulandı. Raporda dikkat çeken bir diğer nokta ise Kürt meselesinin yalnızca ekonomik kalkınma politikalarıyla çözülemeyeceği, yalnızca asayiş merkezli politikaların uzun vadede sorunları daha da derinleştirdiği ifade edildi.
HUKUKİ DÜZENLEMELER ŞARTA BAĞLANDI
Raporda, Türkiye’nin önünde yepyeni döneme geçileceği, bu dönemin ana temasının demokrasi ve hukuk nosyonunun güçlendirilmesi olacağı belirtilerek, "Kürt meselesi terör bağlamından net şekilde ayrıştırılarak, siyasi, hukuki ve kültürel boyutlarıyla ele alınması gereken bir demokratikleşme meselesi olarak kodlanmıştır” ifadeler dikkat çekti.
Raporda, hukuki düzenlemelerin PKK’nin silahlarını bırakması ile birlikte gerçekleşeceğine dair vurguya yer verilmesi dikkat çekti. Raporda, “Bu tespit ve teyit olmadan hiçbir ileri aşamaya geçilmemelidir. Tespit ve teyit anı hem ilgili kurumlar hem de hukuk düzeni açısından yeni bir dönemin miladı olarak görülmelidir. Çünkü bu aşamada devlet kurumları, bir yandan silahlı örgüt tehdidinin sona erdiğini kayda geçirirken, diğer yandan da bu duruma uygun düşen yeni bir hukuk ve politika çerçevesini yürürlüğe koymak üzere hareket alanı elde edecektir. Örgütün silahlı kapasitesinin ortadan kalktığına, lojistik ağların sürdürülebilir bir tehdit oluşturamayacak ölçüde dağıtıldığına ve silahların sahada tekrar kullanılmasına imkân bırakmayacak biçimde imha edildiğine dair somut tespit ve delillerle ortaya konulmalıdır. Bu ilkesel eşik, sürecin başlangıcını belirleyecek, sonrasında atılacak bütün yasal ve idari adımların temelini teşkil edecektir. Bu nedenle tespit ve teyidin sağlanmasında gösterilecek hassasiyet, sürecin kalıcı bir huzur ve toplumsal güven üretme kapasitesini doğrudan etkileyecektir” denildi.
"HUKUKİ" MÜDAHALE ÇAĞRISI
Raporda, sürecin yönetimine de dikkat çekilerek, süreç ile ilgili toplumun zamanında bilgilendirilmesi gerektiği bu durum ile birlikte kirli bilgi yaymak isteyenlerin de önüne geçilmiş olabileceğine dikkat çekildi. Raporda, “Toplumsal hassasiyetleri istismar etmeyi amaçlayan girişimler, hukukun ve devlet otoritesinin kararlı müdahalesi ile karşılanmalıdır. Süreci sabote etmeye dönük şiddet çağrıları, nefret söylemi ve kamu düzenini hedef alan eylemler, hukuk devletinin gerektirdiği ölçüler içinde kararlılıkla karşılık bulmalıdır. Burada temel ilke açıktır: kamu düzeni-adalet ve özgürlük güvenlik dengeleri kesin bir kararlılıkla korunmalıdır. Bu yaklaşım, sürecin sağlam zeminde ilerlemesini, toplumsal barışın istikrarla güçlenmesini ve devlet ve millet bütünlüğünün kurumsal güvenle pekişmesini temin edecektir” diye belirtildi.
KUZEY VE DOĞU SURİYE TEHDİT OLARAK BELİRTİLDİ
Raporda, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin bulunduğu alanlara da dikkat çekilerek, Türkiye’nin sınır hattında bir “terör koridoru” oluşturulmasına yönelik her türlü girişimin ulusal güvenlik açısından kırmızı çizgi olarak görüldüğü iddialarına yer verildi. Devletin tüm kurumlarının bu yaklaşım doğrultusunda kararlılıkla hareket ettiği belirtilirken, PKK’nin bölgedeki ve Suriye’deki tüm unsurlarının örgütün bileşenleri ve uzantıları olduğu savunuldu. Raporda, "PKK’nın bölgedeki ve Suriye’deki bütün unsurlarının, örgütün bileşen ve uzantıları oldukları gerçeğinden hareketle, tasfiyesi ve Şam yönetimi ile imzaladıkları 10 Mart Mutabakatının gereğini bir an evvel yerine getirmeleridir. Bu, Suriye’deki tüm kesimler için kazan-kazan durumu yaratacağı gibi, Türkiye’nin güvenlik hassasiyetini karşılayacak istikrarlı, terör unsurlarıyla enfekte olmamış, kendi geleceğini kendi milletinin iradesiyle kuran bir Suriye anlamına gelecektir” ifadelerine yer verildi.
EKONOMİK OLUMLU ETKİLER
Raporda, soruna bütüncül bir şekilde yaklaşılması gerektiği ve sadece güvenlik sorunu olarak ele alınmaması gerektiği belirtildi. Raporda, “Geleceğin barış düzeni açısından çözülmesi gereken yapısal bir mesele olarak görmeliyiz” denildi. Raporda, çatışmalar nedeniyle Türkiye’nin 2 trilyon dolar harcadığı bu durum nedeniyle ekonominin büyümediği itiraf edildi. Raporda, Türkiye’nin şu anda gayri safi yurt içi hasılatının 1 buçuk trilyon dolar olduğu ancak çatışmaların olmaması durumunda bunun üç katına çıkmış olabileceği de belirtildi.
ESKİ KANUNLAR DA GÖZDEN GEÇİRİLMELİ
PKK’nin süreç bağlamında attığı adımlara dikkat çekilen raporda, mevcut yasal düzenlemelerin yeniden ele alınabileceği vurgulandı. Bu kapsamda "Terörle Mücadele Kanunu" ile Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un gözden geçirilmesinin mümkün olduğu belirtildi. Raporda, söz konusu düzenlemelerin yeni dönemin ihtiyaçlarına uygun şekilde revize edilebileceği ifade edilerek, "Ancak, genel ve sürekli uygulanmak üzere yürürlükte bulunan kanunlara belirli bir terör örgütünü konu alan hükümler eklenmesi, uygulamada farklı çelişkilerin ortaya çıkmasına sebebiyet vereceğinden mevzuat uyumlaştırması yöntemi teorik bir imkân olmakla birlikte, uygulamada yüksek hukuksal risk taşımaktadır. Bu sebeple, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi sürecinin hukuk devleti ilkeleriyle uyumlu, öngörülebilir ve anayasal açıdan güvenli biçimde yürütülebilmesi için müstakil bir Kanununun hazırlanması önemlidir” ifadelerine yer verildi.
TOPLUMSAL YAŞAMA KATILIMI ESAS ALMALI
Raporda, “Müstakil kanunun kapsamı belirlenirken, düzenlemenin yalnızca varlığını sona erdirdiği tespit edilen ve doğrulanan terör örgütleri bakımından uygulanacağı açıkça tarif edilmelidir. Kanunun temel yaklaşımı, örgütün kendisini feshettiği bir dönemde kamu güvenliğini, toplumsal onarımı ve hukuki istikrarı birlikte gözeten bütüncül bir çerçeve oluşturmalıdır. Bu çerçevede, devletin ceza adalet sistemine ilişkin yetkisi, süreç boyunca hiçbir şekilde zayıflatılmamalı, hukuki sorumluluğun tespit ve değerlendirilmesine ilişkin mekanizmalar tamamen mevzuat tarafından çizilen sınırlar içinde kalmalıdır. Bu modelde temel amaç, silahı ve şiddeti reddeden bireylerin topluma yeniden kazandırılmasını mümkün kılacak düzenli, öngörülebilir ve denetime açık bir çerçeve oluşturmalıdır. Kişilerin hukuk düzeniyle uyumlu bir biçimde toplumsal yaşama katılabilmesi için gerekli şartlar belirlenmeli, devletin güvenlik ve adalet fonksiyonlarının işlerliği muhafaza edilmelidir” denildi.
YENİ BİR EŞİĞE KAPI ARALADI
PKK’nin kendi iradesi ile silah bırakmasının aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından bir yeni eşiğe de işaret ettiği ifade edilen raporda, "Buna karşılık, kanunlar ve hukuk çerçevesinde faaliyet gösteren, silahı ve şiddeti reddeden ve meşru siyasal zeminde hareket eden tüm partilerin demokratik sistemin doğal bileşenleri olduğunun altı çizilmelidir. Demokratik siyasetin önündeki tüm sınırlandırıcı unsurlar kaldırılmalı” diye belirtildi.
YOL HARİTASI OLMALI
Raporda, siyasi partiler kanunu ve seçim kanunun da ele alınması ve düzenlenmesi gerektiği de belirtildi. Raporda ayrıca sürecin daha sağlıklı, denetlenebilir ve toplumsal güven üretebilen bir biçimde üretilebilmesi için yol haritasının olması gerektiği ve bu yol haritasının da açık, anlaşıl olması gerektiği kaydedildi. Raporda, “Bu çerçeve, bir yandan güvenlik ve hukuk alanında atılacak adımların sırasını ve kapsamını belirlerken, diğer yandan siyasal, ekonomik ve toplumsal boyutların birbirini tamamlayacak şekilde uyum içinde yürütülmesini sağlayacaktır” denildi.
