Baş: Kürt sorunuyla gerçek anlamda bir yüzleşme sağlanmalı 2025-08-05 09:02:59 İSTANBUL - Meclis'te kurulan komisyon çalışmalarının halkın gözetimde yapılmasını isteyen TİP Genel Başkanı Erkan Baş, "Adalet, Hafıza ve Hakikat komisyonları, Kürt sorunu ile gerçek anlamda bir yüzleşmenin sağlanmasını öneriyoruz" dedi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın yaptığı "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" ile hızlanan ve Kürt sorunun demokratik çözümüne ilişkin PKK'nin silahsızlanma ve fesih kararıyla devam eden süreç, Meclis zemininde bir komisyonun kurulması aşamasına geldi. Abdullah Öcalan'ın çağrısı doğrultusunda PKK önemli adımlar atarken, gelinen aşamada devlet ve iktidar özellikle sürecin yasal bağlayıcılığı açısından adım atmış değil. Komisyonun oluşan beklenti ve talepleri demokratikleşme zemininde ele alıp çözüm için yasal ve siyasal zemini oluşturup oluşturamayacağı şimdilik belirsizliğini koruyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ile komisyonda temsil edilen sol sosyalist partiler sorunun "eşitlik", "özgürlük" ve "demokratikleşme" temelinde çözümünden yana fikirlerini açıklarken, AKP, MHP ve diğer partilerin tutumu ise belirsizliğini koruyor.    Çözümün eşitlik, özgürlük ve demokratikleşme temelinde ele alınmasını isteyen ve komisyonda bir üye ile temsil edilecek olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, komisyonun çalışmaları sırasında alacakları politik tutumu ve parti olarak nasıl bir çalışma içinde olduklarına dair Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı.    Mecliste kurulması planlanan komisyon ilk toplantısını yapacak. Ama süreci hangi düzlemde ele alacağı hala tartışmalı. Öncelikle sizin komisyonun yapısı, görevi ve sorumluluğunun ne olması gerektiği konusundaki önerileriniz ne?     Biz halkımızdan bir şey saklama niyetinde değiliz. Komisyonun basına kapalı olması, işte tam da sürecin saray rejiminin çıkarlarına hizmet edeceğine dönük haklı kaygının somut bir delili olur. Bunu kabul edemeyiz.   Kürt sorununun çözümü açısından bugüne dek edindiğimiz tecrübeler gerçek, kalıcı ve adil bir barışın ancak sürecin toplumsallaşmasıyla mümkün olabileceğini bize öğretti. Sürecin toplumsallaşması açısından Meclis çatısı altında bir komisyonun varlığını önemsiyoruz. Farklı siyasi partilerin görüş, öneri ve değerlendirmelerini tüm toplumun görebileceği biçimde açık, net ifade edecek olması bile başlı başına önemli. Artık neredeyse bir yıla yaklaşan son sürece baktığımızda iki farklı, hatta zıt taraftan gelen eleştiriler var. Bunlardan bir tanesi klasik ırkçı, inkarcı yaklaşımların devamı diyebiliriz, bu alanı ancak uzun süreli siyasi, ideolojik mücadele konusu olarak görebiliriz. Diğeri ise demokratik zemini paylaşan insanların kaygıları ve iktidara dönük eleştirileri olarak özetlenebilir, bunu kıymetli buluyoruz. Komisyonun, işte bu kaygıları gideren, şüpheleri ortadan kaldıran ve somut adımların atılmasına vesile olacak bir çalışma sergilemesi gerekir. Temel beklentilerimizden biri sürecin şeffaf olması. Biz halkımızdan bir şey saklama niyetinde değiliz. Komisyonun basına kapalı olması, işte tam da sürecin saray rejiminin çıkarlarına hizmet edeceğine dönük haklı kaygının somut bir delili olur. Bunu kabul edemeyiz. Sürecin akamete uğramasına engel olmak için belki kimi kritik bilgilerin paylaşılacağı oturumlar gizli oturumla gerçekleşebilir, ama bunlar istisnai olmalıdır. Bu bir kural haline getirilecekse sürecin toplumsallaşmasının önüne geçilmesi anlamı taşır. Oradan da maalesef barış çıkmaz.   Komisyonda nasıl bir tutum ortaya koyacaksınız?    Silah bırakma sürecinin sona ermesine dair düzenlemeleri merkeze alan ve gerçek bir barışın sağlanması için en önemli unsur olan demokratikleşmeye dönük adımların tartışılacağı bir komisyon çalışması için tutum alacağız. Bu bağlamda; siyasi tutsakların durumu, kayyum siyasetinin ortadan kaldırılması gibi başlıklar bizim için öncelikli başlıklar olacak. Komisyonun esasen şeffaf ve katılımcı olmasını önemsiyoruz. Dolayısıyla istisnai durumlar dışında genel ilke olarak basına açık biçimde çalışmalarını sürdürmeli, TBMM'nin tüm çalışmalarında olduğu gibi tam tutanak altına alınmalı, farklı toplumsal kesimlerin temsilcilerinin davetli olarak katılımıyla, mümkün olan en geniş kesimlerin görüşlerini ifade etmesi sağlanmalı.   Komisyonun yasa ile kurulmayışı, sürecin yasal bağlayıcılığı açısından önemi nedir?      Bu sürecin sadece Meclis komisyonuna havale edilmiş bir mesele olarak değerlendirilmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Elbette yasa ile kurulacak bir komisyon sürecin önemi ile de örtüşen bir adım olurdu; ancak şu aşamada sürecin gecikmemesini önemsiyoruz.   Komisyonun yasa ile kurulmasının sürece daha uygun olacağı açık olmasına rağmen Meclis Başkanı'nın şahsi tasarrufları ile komisyonun kurulmuş olmasını problemli bir yaklaşım olarak görüyoruz. İçtüzük açısından da problemli, sürecin siyasi bağlamı açısından da problemli. Bir adım daha atayım, bu sürecin sadece Meclis komisyonuna havale edilmiş bir mesele olarak değerlendirilmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Elbette yasa ile kurulacak bir komisyon sürecin önemi ile de örtüşen bir adım olurdu; ancak şu aşamada sürecin gecikmemesini önemsiyoruz. Bu hususun sürecin önüne geçmemesi için bu formülasyonla da komisyonda yer alacağız.   Komisyonun ismi de tartışmalı. Bugünkü toplantıda belirlenmesi bekleniyor. Sizin öneriniz ne olacak?   Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bizim önerimiz gayet açık: Demokrasi, Barış ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu. Bu üç kavramı içeren bir başlık, bu başlığa uygun bir komisyon çalışması süreci çok daha ileri taşıyacaktır. Çeşitli başlıklar, öneriler telaffuz ediliyor. Komisyonun adı tam da bu doğrultuda, kapsayıcı bir çerçevede belirlenmek durumundadır. Biz önerimizin arkasındayız; ama komisyonun adı, milliyetçi duyguları kaşıyacak ve tartışma yaratacak öneriler doğrultusunda belirlenmediği sürece komisyon çalışmalarını kilitleyecek bir mahiyet taşımıyor bizim için. Bu yüzden, sürecin önüne geçmeye müsait bir isim önerisi olursa biz de kendi önerimiz için sonuna kadar mücadele ederiz.   Komisyona dair parti olarak nasıl bir hazırlığınız var?     Heyetimiz süreci hem tarihsel hem siyasal hem de hukuki bağlamlarından incelemek ve öneriler oluşturmak üzere çalışıyor.   Komisyon çalışması doğrultusunda parti meclisi kararıyla, PM ve MYK üyelerimizden oluşan bir iç heyet oluşturduk. Bu heyetin başkanlığını anayasaya aykırı biçimde vekilliği düşürülen Hatay Milletvekilimiz Can Atalay yapacak. Bunun kuşkusuz sembolik bir anlamı da var; ama tek meselemiz bu değil, bulunduğumuz her alandan barış mücadelesini sürdürme irademizin de bir yansıması olarak alınmış bir karar. Meclis'te partimizi temsilen komisyona katılacak İstanbul Milletvekilimiz Ahmet Şık da heyetimizde yer alıyor. Heyetimiz süreci hem tarihsel hem siyasal hem de hukuki bağlamlarından incelemek ve öneriler oluşturmak üzere çalışıyor. Heyetimiz başta partimizin bilim kurulu olmak üzere konuyla ilgili çalışmaları olan dostlarımızla da düzenli temas içinde çalışacak.   PKK silah bırakma töreni gerçekleştirdi. Ve demokratik siyaset zemininde mücadele yürüteceklerini söyledi. Bunun da, demokratik siyasetin önünün açılması konusunda hukuki düzenlemelerin yapılması ile gerçekleşebileceğini söyledi. Tam da bu aşamada komisyon nasıl bir yerde duruyor?    Yalnızca silah bırakma ile sınırlı süreç ancak ateşkes anlamı taşır. Bizim barışın peşine düşmemiz lazım. Bu tip süreçlerde ateşkes bir zorunluluk olabilir; ancak ateşkesler kalıcı, gerçek ve adil bir barış ile taçlanmadıkça sürecin tamamlandığını söyleyemeyiz. Demokratik siyaset zeminin önünün açılması, bu ateşkesi barışla neticelendirilecek düzenlemelerin yapılması için komisyon ciddi bir görev ve sorumluluk üstlenmeli, bu yolu açmalıdır.    Komisyonun tartışmalı bir yönü de sadece silah bırakanlar için ilgili yasal düzenlemelere dair bir çalışma mı yürütecek, yoksa sorunun ana çözümü için mi çalışacak? Bu sorular henüz netlik kazanmış değil. Sizin bu komisyondan beklentileriniz ne? Sorunun ana çözümü için rol oynayabilecek bir komisyon olduğunu düşünüyor musunuz?     Sadece silah bırakanlar ile ilgili yasal düzenlemelere dair çalışma yürütecek bir çalışma, sözünü ettiğimiz barış amacını gerçekleştirmede eksik kalır. Eşit yurttaşlığın tesis edilmesi ve demokratikleşmenin konuşulmadığı bir komisyon eksik kalır.   Biraz evvelde tam bunu söylemeye çalıştım, sadece silah bırakanlar ile ilgili yasal düzenlemelere dair çalışma yürütecek bir çalışma, sözünü ettiğimiz barış amacını gerçekleştirmede eksik kalır. Eşit yurttaşlığın tesis edilmesi ve demokratikleşmenin konuşulmadığı bir komisyon eksik kalır. Sorunun ana çözümü için emek ve çaba sarf edilmeden atılacak tüm adımlar hem barışın toplumsallaşmasının hem de sürecin başarıya ulaşmasının önünde bir engel olacaktır. Sizin de ifade ettiğiniz gibi bu konuda henüz bir netlik yok ancak biz "Kürt sorunu" konusunda geniş bir perspektifin olması gerektiğini özellikle önemsiyoruz. Aksi takdirde tüm bu süreç, iktidar cephesinin ifade ettiği "Terörsüz Türkiye" paradigmasının sınırlarına hapsolur.    Sürecin en başından beri partiniz de dahil hem siyasal muhalefet hem de toplumsal muhalefetin sürece dair çekinceleri vardı. AKP'nin süreci kendi çıkarına kullanabileceği yönündeki kaygılar hala duruyor. Bu önemli. Fakat muhalefete baktığımızda bu kaygıları ve buna dönük itirazlarını dile getirirken, daha çok beklentili bir hal var. AKP'nin süreci kendi çıkarlarına hizmet etmesine dönüştürmesini engellemek muhalefetin sorumluluğu değil mi? Bu konuda etkili bir politika ve mücadeleyi, hem partiniz,  hem CHP ve diğer muhalefet güçlerinin yürüttüğünü düşünüyor musunuz? Ya da bu konudaki fikriniz nedir?   Saray rejimi, bugüne kadar varlığını her durumdan kendine bir çıkar sağlama düşüncesine dayandırdı.   Hatırlayın, 15 Temmuz darbe girişimi "Allah’ın bir lütfu" olarak değerlendiren bir iktidar var karşımızda. Dolayısıyla tüm diğer tanımları bir yana Erdoğan da oldukça pragmatist biri. Yalnızca bu mesele özelinde değil, her soruna karşı çıkarcı bir perspektifi bulunan bu iktidara dair kaygının, çekincenin oluşması son derece doğal. Bu kaygılarımızı, çekincelerimizi kamuoyunda da ikili görüşmelerde de defaatle ifade ettik. Bizim bu topraklara barışın gelmesinden, tüm yurttaşlarımızın barış içinde eşit ve özgür bir ülkede yaşamasından gayrı bir beklentimiz yok, olmaz, olamaz. Barışın önündeki engeller de belli. Evet, bu sorunun uzun bir tarihselliği var; ama bu tarihselliğin son çeyrek yüzyılı da bu iktidar dönemine ait, kendisinin de payı olan bir dönem. Şimdi iktidar cephesi, Kürt sorununa dair samimi ve somut adımlar atabilecek mi? Bu sorunun yanıtı bizim bundan sonraki tutumumuzu belirleyecek. Biz sürece dair sorumlu ve özenli bir tavrı en başından beri sürdürüyoruz.    İktidarın varsa böyle bir hesabı, size göre muhalefet bunu nasıl bozmalı?   Bizim için öncelikli olan barıştır; ama sürecin saray rejiminin çıkarlarına hizmet etmesini engellemek bu yakıcı meselenin toplumsallaşmasını sağlamakla olur, halkın barışı sahiplenmesiyle olur. Sürecin toplumsallaşması için atılacak tüm adımlarda da diğer muhalefet partileriyle ortak bir zemini sağlamak düşüncesindeyiz, böylelikle sürecin saray rejiminin çıkarlarına hizmet etmesini hep birlikte engelleyebiliriz. Barış bizim ihtiyacımız, bu topraklarda yaşayan emekçilerin, yoksulların özlemi… Ve bunu iktidarın niyetine, yönelimine terk ederek kazanamayız. Bu komisyonun AKP'nin bir vitrini haline getirilmesine, sürecin gerçek muhataplarının dışlanmasına ya da demokratik taleplerin pazarlık konusu edilmesine asla izin vermeyiz. Tüm adımlarımız bu süreçte halktan yana bir denetim ve dirayet hattı kurmak yönünde olacak. Tüm toplumsal muhalefet güçlerinin, gerçek bir barışın inşasında ortak sorumluluk üstlenmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.   Komisyonun kurulmasına önem veriliyor ve beklentiler yüksek. Ancak sürece dair çalışmalar sadece buraya mı kitlenmeli? Muhalefet partileri komisyon süreci dışında, özellikle sürecin toplumsallaşması açısından da bir çaba göstermeli mi? Neler yapmalı?   Sürecin Meclis'e taşınması önemli bir adım. Biz yıllardır sorunun çözümünün Meclis iradesine yani halkın iradesine dayanması gerektiğini ifade ediyoruz. Komisyon her şeyin çözüm yeri olamaz elbette. En az yüzyıllık bir sorun iki ay çalışacak bir komisyonda çözüme kavuşamaz; ama bu komisyon üzerine düşen görev ve sorumluluğa uygun hareket etmeli. Komisyon çalışmalarının halkın gözetimi doğrultusunda gerçekleşmesini, Adalet, Hafıza ve Hakikat komisyonları ile Kürt sorunu ile gerçek anlamda bir yüzleşmenin sağlanmasını öneriyoruz. On yıllardır süren bu çatışma ikliminin ciddi anlamda bir muhasebesi yapılmalı; kanın, gözyaşının dindiği emeğin ve alın terinin egemen olduğu yeni bir iklim için hep birlikte yoğun çaba harcamalıyız.     Komisyon çalışmalarının halkın gözetimi doğrultusunda gerçekleşmesini, Adalet, Hafıza ve Hakikat komisyonları ile Kürt sorunu ile gerçek anlamda bir yüzleşmenin sağlanmasını öneriyoruz.   Komisyon önemlidir, ancak bütün süreci komisyona havale etmek büyük bir eksiklik olur. Barış, sadece Ankara'da masa başında yazılacak birkaç yasa ile değil; Edirne'den Şırnak'a, Esenyurt'tan Cizre'ye, İstanbul'dan Van'a halkın vicdanıyla şekillenecek bir ortak iradeyle kurulabilir. Halk barışa inanmazsa, komisyonlar yalnızca belge üretir. O yüzden bu süreci halkın gözü önünde; ama mümkün olduğunca da halkın özneleştiği bir biçimde yürütmek zorundayız.   Abdullah Öcalan, son yaptığı aile görüşünde "tüm kesimlerin sürece katılımının hayati bir ihtiyaç" olduğu yönünde mesajını iletti. Yine heyetle yaptığı son görüşmede, heyet Öcalan'ın Meclis gündemindeki komisyon çalışmasının kapsamlı ve kapsayıcı bir yöntemle barış ve demokrasi adına önemli katkılar sunmasını beklediğini açıkladı. Öcalan'ın komisyon ile ilgili yansıyan görüşleri bu şekilde. Siz Öcalan'ın süreçteki rolüne ve çabalarına dair neler söylemek istersiniz?   Ülkemizde barış ve adaletin sağlanması hepimizin çıkarına olduğu gibi herkesin, her kesimin barış ve adaletin sağlanmasına koyacağı bir katkı var. Bu çerçevede biz de üzerimize düşeni yapacak, gerek Meclis'te gerek sokakta barışın önemini ve onu koruyup kalıcılaştırmanın yollarını anlatacağız. Bu sürece katkı koymak isteyen, katkısı olabilecek herkesten katkı almak bu anlamda bir sorumluluktur. Ve aynı zamanda bir samimiyet göstergesidir. Kürt sorununun çözüm sürecinde, görmezden gelinemeyecek gerçeklikler ve dinamikler var. Abdullah Öcalan, gerek Kürt halkının önemli bir bölümünün kendisine atfettiği anlamla gerekse devletin yıllardır sürdürdüğü her müzakere sürecinde onu temel muhatap olarak konumlandırmasıyla bu sürecin de belirleyici aktörü olmuştur. Geldiğimiz aşamada da silahlı mücadelenin sonlandırılması kararının sorumluluğunu üstlenmesi  ve bizzat kendisinin yaptığı çağrı sonrasında bu kararların alınıp, uygulanması görmezden gelinemez. Dolayısıyla barışa dair bir irade beyanı varsa, bu iradenin muhataplarıyla temas kuracak şeffaf ve meşru bir zemin de oluşturulmalıdır. Bu bir siyasi realitedir ve bu realiteyi yok sayarak adil ve kalıcı bir barışa ulaşmak mümkün değildir. Bizim için esas olan Öcalan'ın da dahil olduğu tüm aktörlerin çabalarının, şeffaf bir müzakere ortamı yaratması ve nihayetinde tüm yurttaşlar için eşitlik, özgürlük ve adalet getirecek somut demokratik adımlara dönüşmesidir.   Genel olarak TİP Kürt sorununun demokratik çözümüne nasıl bakıyor?    Kürt sorununu, Osmanlı dönemindeki Kürt ayaklanmalarından bugüne ulusal mücadelelerin tarihselliği içinde ele almakla birlikte esas olarak sermaye egemenliğinin bir sonucu ve sınıf mücadelesinin bir başlığı olarak görüyoruz. Yoksul Kürt emekçileri Türkiye işçi sınıfının önemli bir unsurudur ve Türk ve Kürt emekçi halklarının tarihsel çıkarları hiç şüphesiz ortaktır. Bununla birlikte, Kürt halkının eşit yurttaşlık mücadelesini desteklemekten, anadilde eğitim ve anadilde yaşam hakkını benimsemekten de bir adım geri durmadık. Kürt halkının haklı taleplerinin savunulması ve desteklenmesi ülkemizdeki bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin önemli bir başlığı. Kürt siyasi hareketinin yönelim ve tercihlerinden bağımsız bir ilke bizim için. Bu doğrultuda, Kürt halkının özgün ve özgül konumunu yok saymayan; ama geniş anlamda bir demokratikleşme sorununun altını çizmek zorundayız. Siyasi tutsakların durumu, kayyum siyaseti büyük ölçüde Kürtler ve sosyalistlere karşı başlayan; ancak yerleşik hale gelen uygulamalardır. Bu nedenle biz, barışın yalnızca bir sessizlik hali değil; demokrasi ve eşit yurttaşlık temelinde kurulacak bir çözüm olduğuna inanıyoruz. Atılması gereken adımlar da bu ilkelere dayanmalı. Van'a kayyum atama teşebbüssünde söylemiştim. Van'a kayyum atanırken İzmir'de demokratik yaşam olmaz. Esenyurt'a kayyum atanırken de Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Ekrem İmamoğlu içeride tutulurken de demokratik bir çözümden söz edemeyiz. Bu yüzden kederde ve tasada buluştuğumuz gibi kıvançta ve sevinçte de buluşmakla mümkün olur demokratik bir çözüm.    MA / Diren Yurtsever